10 Şubat 2016 Çarşamba

Erkan Akagündüz & Ahmet Yavuz

"Bazı adamlar, korkaktır, incitmekten, dokunmaktan, sevmekten ve sonrasında acı çekmekten korkar. Bazen acaba söylersem, kaybeder miyim korkusu ile başka birisi ile beraber oluşunu seyrederler.
Bazı adamlar, elini kaldırsa anca sevdiği kızın saç tellerine değer elleri. Hayatı boyunca bir kez bile doğru düzgün sevilmemiş olması nedeniyle; en çok onlar sever.
Bazı adamlar o kadar çok sever ki.. Uğruna onlarca sigara, onlarca şarkı ve onlarca kilometre gidilebilir.
Bazı adamlar büyük cüzdanları ile değil, büyük yürekleri ile konuşur. Cebinde eve dönüş parası yoktur; “karnın aç mı, bak doğru söyle” diyebilir.
Bazı adamlar aptaldır; olmayacağını bile bile , başkasıyla olduğunu bile bile genede sevmeye devam edebilir.
Bazı adamlar cesurdur. Normalde kafasını eğerek geçeceği bir ortamdan yanında sırf sen varsın diye, göğsünü gere gere yürüyebilir.
Bazı adamlar kekemedir, bir çok defa denemesine rağmen seni sevdiğini söyleyemeyebilir.
Bazı adamlar çok kıskançtır, biraz da komik; seni en komik anında bile kıskanabilir.
Bazı adamlar biraz babana benzer.
Biraz da annene.
Eve geç kalma, o elbiseyi giyme, o konuştuğun kimdi.
Bazı adamlar bitanem, hayatından öylece geçip gider, tutamazsın.
Gel diyemezsin, dön diyemezsin, özledim diyemezsin.
Öylece bakarsın arkasından.
Gidişleri de adamca olur.."
Erkan Akagündüz & Ahmet Yavuz

9 Şubat 2016 Salı

gel hadi sarılalım gel hadi yağmur yağacak.

sen hemen üşürsün çünkü. sen hemen sarılsınlar istersin. ne bileyim, biz biraz ayaz görsek, sabaha buz olur kayarız diye gecesinden mahalleyi ıslatan çocuklardık. yağmur falan hiç yağmazdı.
yokuşun sonuna kadar düşe düşe, kıra kıra bacağı,
bacak kırmak o zaman çok güzeldi,
kalp kırmak öyle mi şimdi?
o yokuş düzelmiş geldim baktım
büyümüşüz, eldivenlerimiz uzakta kalmış, üç arkadaşımın annesi falan ölmüş
biz mehmet'i annesi çağıracak diye bekliyorduk, ezan okundu sandık, selaymış...
orada izler bırakmışız, güzelken acı
bunları bildiğimizden,
bildiğim izden gitmek derdinde puştun tekiyim hala,
yol göstermesen..
beni anlasan..
burada kendimi sorgulasam, desem,
"neyi nasıl anlayacaksın ya.
bende bıraktığın küçücük bir izin büyüklüğünü
hangi birimle ifade edeceksin. sevmiştik bir birim izi işte."
şimdi herkes gitmiş ve yalnız kalmışım,
sevebilecek birilerini aramışım, mezarlıkta aramışım,
bu arada;
annenin mezarına senden daha çok gitmişimdir mehmet,
seni arayamadım, kızma
seni çağırsın diye gittim gittimse.
şimdi
ne bekliyorum ben de bilmiyorum abi. mesela yağmur yağınca bir yere kaçmasın, ıslanalım,
makyajı akacaksa da aksın ben onu öyle seveyim.
üşürse, sabahı bekleyelim
öp me ye yim.
sigara içelim;
bunu yüzüne söylesem şu an
ya çocukken
10 arkadaş sokakta bira şişesi toplayıp
sonra onları satıp sigara almışız.
adam başı iki dal.
iyi çocuklarmışız.
hani çok güzel bir gömleğin vardır,
işçisindir de,
yalnızca pazar günleri giyebilirsin onu.
sen böyle bir şeysin
ve bu hayatlar beni çok acıtıyor nedense.
"bana bu gömleği mehmet verdiyse,
çizgilerini babam aldı..."
gel hadi sarılalım
gel hadi yağmur yağacak.
gökhan inesi

Şimdi de iyi geceler diliyorum sana.. ''Anlayabilirsen..''

Günaydın diye mesaj atardım her sabah. Ondan önce yada sonra kalkmış olsam bile. Ama illaki atardım. O ise sıradan bir mesaj olarak betimlerdi bunu her seferinde. Bir kez olsun anlamadı.
'Günaydın, sabahın bilmem kaçı belki daha uyumadım ama aklıma düştün, benim için değerlisin lan işte'
diye atacağım mesajı, kısacık 1 kelimeye sığdırdığımı..
Şimdi de iyi geceler diliyorum sana..
''Anlayabilirsen..''
Erkan Akagündüz - İlk Acım Değilsin Kitabından..

Bir gece başımızı alıp gitsek diyorum - Ümit Yaşar Oğuzcan

Bir gece başımızı alıp gitsek diyorum
Bir deniz kenarı mı olur
Bir dağ başı mı olur
Kaçsak bu kalabalıktan
Bir yer bulsak kendimize
Düzenli yaşamalardan uzakta
Bir yanımızda şehrin ışıkları
Bir yanımızda kucak dolusu yıldızlar
Orada hiç yemesek hiç uyumasa
Hiç düşünmesek yarını
Sonra unutsak sıkıntısını günlerin
Gecenin karanlığını
Sonra bıraksak kendimizi sevgiye erdemliğe mutluluğa
Her nefes alışta duysak yaşadığımızı
Sonra kaybolsak bu özgürlükte
Bu hazda
Bu derin aydınlıkta
Sonra sabah
Sonra paydos
Sonra kurtuluş
Sonra ölüm
Ümit Yaşar Oğuzcan

8 Şubat 2016 Pazartesi

Nazimolmak Nedir ? Kimdir ve Hangi Amaçla Kullanılıyor.

Nazimolmak büyük şair Nazım Hikmet Ran adından esinlenerek açılmış bir edebiyat paylaşımları yapan sosyal medya ile de bunu takipçilerine ulaştırmayı ilke edinmiş hesaplar bütünüdür.
Google da nazim-olmak adı ile blogspot portalında hizmet vermekle beraber twitter da @nazimolmak , Instagram da yine aynı şekilde @nazimolmak kullanıcı adlarını taşımaktadır. Gün içerisinde Nazım Hikmet dahil bir çok yazar ve şairin sözlerini paylaşıp insanların edebi yönlerini ve şairlere karşı bakış açıklarını değiştirmek ve geliştirmek en önemli amacı olmuştur.
Düzenli paylaşım yapan bu hesapları bugün itibari ile 52 bin civarında insan takip etmektedir. Instagram, google, twitter'ın dışında tumblr da da nazimolmak kullanıcı adı ile de insanların okumalarına yardımcı olmaya çalışıyorlar...

Mona Roza, Tomris Uyar

Ben en çok şiirleri sevdim. Sonra Ece Ayhan'ı, elbette Turgut Uyar'ı, Cemal Süreyya'yı (İki y ile! Güzel seven adamlar aşkta kaybetmezler), İsmet Özel'i, Ahmet Telli'yi, Sezai Karakoç'u, Nazım'ı… 
En çok Tomris'i kıskandım, 
sonra Roza'yı… 
Mona Roza… 
Mona 
Roza … 
Kendi hikayelerimin Piraye'si olmak en büyük yıkımım. Tomris gibi kandırılmamış, Mona gibi vazgeçilmemiş olmak isterdim belki, belki de istemezdim. 
Belki de değildim. 
Değildim. 
Değilim. 
Adına şiir yazılmamış Galina kadar hüzünlü, Adına şiir yazıldığını sanan Piraye kadar yıkık her zaman. Vera sonsuzluğunu bekleyen kalp, Leyla umutsuzluğuyla yuvasına dönüyor. Şiir seven her kadın “Çekiyor kirli elli adamlardan” 
“Seviyor mu, sevmiyor mu?” Diye diye hiç ettiğim papatyalar çok kızgın. Aramızda kalsın, sevmiyor çıkmasın diye önceden yaprakları sayanlar oluyor. Sevmediğini anlamamak için çok uğraşıyorsun ya; işte asıl o acıtıyor. 
Domates soslu makarnalar samimiyetsiz: ütüyü fişte, yemeği ocakta unutan ablalar acı. 
Ve bir de ben. 
Kulakta kulaklık, müzik çalmıyor. 
Şiir kitapları üzgün. Kaldırım taşları yorgun.. 
Oysa ben evinin önündeki kaldırım taşı olsam yorulmazdım. 
Ayaklarınla üzerime bassan acımazdım. 
Yerimden söksen atsan bir yerlere, ellerin dokundu işte. Dokunsan dağılırdım.
Sen vurdun. 
Yaktın, yıktın. 
Bana viraneler bıraktın. 
Günahlar, acılar, griler bıraktın. Şairlerden Nazımı bıraktın Acılardan Piraye'yi. Göğü aldın, Turgut Uyar için üzüldüm. 
Sarılar, ortalar, saklılar bıraktın. 
Dizlerimi karnıma kadar çektim, ağlayacak anı bıraktın. Her anı dolu dolu acı bıraktın. 
En çok şiirleri severdim ben. 
Beni kendi şiirimden kopardın. 

Bence Şimdi Sen De Herkes Gibisin Nazım Hikmet

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor 

Onlardan kalbime sevda geçmiyor 

Ben yordum ruhumu biraz da sen yor 
Çünkü bence şimdi herkes gibisin 

Yolunu beklerken daha dün gece 
Kaçıyorum bugün senden gizlice 
Kalbime baktım da işte iyice 
Anladım ki sen de herkes gibisin 

Büsbütün unuttum seni eminim 
Maziye karıştı şimdi yeminim 
Kalbimde senin için yok bile kinim 
Bence sen de şimdi herkes gibisin
Nazım Hikmet

7 Şubat 2016 Pazar

Seni Düşünmek – Nazım Hikmet

“seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum…”
Nazım Hikmet

Küsmek nedir bilir misin? Nazımolmak

Küsmek nedir bilir misin?
Küsmek dürüstlüktür..
Çocukçadır ve ondan dolayı saftır.
Yalansızdır.
Küsmek; ‘seni seviyorum'dur 
Vazgeçememektir.
Beni anlatır küsmek
Kızdım ama hala buradayımdır,
Gitmiyorumdur, gidemiyorumdur.
Küsmek; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, ‘benim için değerlisin'dir. 
Küsmek; sevdiğini söyle demektir,
'Hadi anla’ demektir.
Küsmek; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır,
Yani, diyeceğim o ki :
Ben sana küstüm.
— Nâzım Hikmet

6 Şubat 2016 Cumartesi

Bende özledim kesit

"Biraz sessiz yani,fazla sessiz burası
ve sanki fırtına kopacakmış da
öncesi gibi sessiz yani..
Ben değiştim biliyorum
Sanki başka bir adammışım gibi geliyor bana bazen
Ama beni böyle de sev istiyorum
Biraz bencilce biliyorum
ama napayım
Ben hala seni çok seviyorum
Bozulan şeyleri böyle düzeltmek değil de
Herşeyi yeniden başlamak istiyorum
Yine o aynı heyecanı
Ne yapacağını bilmeme telaşını istiyorum
Ben hala senin gözlerine bakarken konuşamıyorum
Bir sürü şey söylemek geliyor içimden
Ondan sonra hepsini birbirine karıştırıyorum
İşte bu yüzden sürekli saçmalıyorum
Sensiz öyle dağıldım ki toparlayamıyorum
Bu fırtına kopmuş da
Alabora olmuş gibiyim
Çok konuştum kusura bakma ben
Sadece şunu söylemek istiyorum
Seni almaya geliyorum
Nasıl özlediğimi anlatamam
Başka türlü..."
ben de özledim

nazım hikmet ran düşman şiiri

Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Nazım Hikmet RAN

4 Şubat 2016 Perşembe

Nazım Hikmet Piraye'ye Mektuplar

Nazimolmak

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

Ah Maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? Niçin rüzgârlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? Niçin yanımda değilsin?
—  Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

sonra kalktın sen geldin Ali Lidar

sonra kalktın sen geldin 
ben de kalktım seni sevdim
seni sevdim bu zamanda kolay mı böyle bir şey?
bir dolu boşluğun, sıkıntının ve kabusun
tortusundan sıyrılıp tutunarak gölgene,
kalktım ben seni sevdim
bir anlamı olmalı…
—  Ali Lidar

Müthiş sıkılıyorum. Edip Cansever

Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba… Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem. Ama elimden ne gelir. Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki… Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi.
—  Edip Cansever

Beni güzel hatırla Orhan Veli Kanık

Beni güzel hatırla 
Dizlerimde uyuduğunu düşün 
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı 
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne 
Alnından öptüğüm dakikaları 
Birazdan kapından içeri gireceğimi düşün 
Şaşırtmayı severim biliyorsun 
Bu da sana son sürprizim olsun 
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum 
Beni güzel hatırla 
Gidiyorum.
—  Orhan Veli Kanık

Goethe, Genç Werther’in Acıları

Hiç bir saniye yoktur ki bilerek ya da bilmeyerek bir yıkıcı olmayasın. En kendi halinde bir gezintin bin zavallı böceğin yaşamına mal olur. Binbir emeğin ürünü olan bir karınca yuvasını dağıtmak ve o minik yaşam evrenini mezarlığa çevirmek için tek adımın yeter.

Beş Kardeş - Nazım Hikmet

Çünkü gün bitiyo abi…
Bi de zaman geçiyor yani abi o ürkütüyo insanı..
Bitiyo yani… Bir gün daha bitiyor. 
Sonuçta bir son var içten içe biliyorsun bunu, her akşam o sona doğru biraz daha yaklaşıyorsun 
Biraz daha biraz dahaa..
-Nazım Hikmet ne diyor biliyor musun abi ?
-Ne diyo lan ?
-İnsan diyo öleceğİni bile bile nasıl yaşar, ya çıldırır ya öleceğini unutur.. 


3 Şubat 2016 Çarşamba

''Hava soğuk, sıkı giyin, eve geç kalma''..

''Hava soğuk, sıkı giyin, eve geç kalma''..
Tıpkı, koruyan kollayan, her dakika merak eden bir anne gibi..
''Bir daha bu elbiseni giymeyeceksin! ''
Bir babanın verdiği samimiyet duygusu, kollama, ve etraftaki bütün gözleri ondan uzak tutmaya çalışmak.
'' O kim? Bir daha onunla görüşmeyeceksin!''
Bir abi edasında, kiminle görüşüp görüşmeyeceğine karışılan alt yapılı sahiplenme duygusu..
''Sana eve geç kalma dedim! Saat kaç oldu? Başlarım arkadaşlarına. O fotoğraf çekildiğin kim? Bir daha o saçma elbiseyi giymeyeceksin.. ''
Merak eden, kıskanan, sahiplenen sevgili türü.
Bir anne gibi merak eden ; bir baba gibi kollayan, bir abi gibi sahiplenen türden!
Sen sadece beni değil, bütün bunları kaybettin..

Erkan Akagündüz

Karanlıkta Kar Yağıyor

Karanlıkta Kar Yağıyor
Ne maveradan ses duymak,
ne satırların nescine koymak o,
ne bir kuyumcu merakıyla islemek kafiyeyi,
ne güzel laf, ne derin kelam…
Çok şukur
hepsinin
hepsinin üstündeyim bu aksam.
Bu aksam
bir sokak şarkicisiyim hünersiz bir sesim var;
sana,
senin işitemeyeceğin bir şarkiyi söyleyen bir ses.
Karanlıkta kar yağıyor,
sen Madrid kapısındasın.
Karsında en güzel şeylerimizi
ümidi, hasreti, hürriyeti
ve çocukları öldüren bir ordu.
Kar yağıyor.
Ve belki bu aksam
ıslak ayakların üşüyordur.
Kar yağıyor,
ve ben simdi düşünürken seni
şurana bir kursun saplanabilir
ve artık bir daha
ne kar, ne rüzgar, ne gece…
Kar yağıyor
ve sen böyle  deyip
Madrid kapısına dikilmeden önce
herhalde vardın.
Kimdin, nemden geldin, ne yapardın?
Ne bileyim,
mesela;
Ast orya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin.
Belki alnında kanlı bir sargı vardır ki
kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır.
Ve belki varoşlarda son kursunu atan secin
motorları yakarken Bilbao`yu.
Veyahut herhangi bir
Konta Fernando Valaskerosi de Kortoba`nın çiftliğinde ırgatlık etmişindir.
Belki de küçük bir dükkanın vardı,
renkli İspanyol yemişleri satardın.
Belki hiçbir hunerin yoktu, belki gayet güzeldi sesin.
Belki felsefe talebesi, belki hukuk fakültesindensin
ve parçalandı üniversite mahallesinde
bir İtalyan tankının tekerlekleri altında kitapların.
Belki dinsizsin,
belki boynunda bir sicim, bir küçük haç.
Kimsin, adin ne, tevellüdün kaç?
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim.
Bilmiyorum
belki yüzün hatırlatır
Sibirya`da Kolcak`i yenenleri
belki yüzünun bir tarafı biraz
bizim Dumlupinar`da yatana benziyordur
ve belki bir parça hatırlatıyorsun Robespiyer`i.
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim,
adimi duymadın ve hiç duymayacaksın.
Aramızda denizler, dağlar,
benim kahrolası aczim var.
Ben ne senin yanına gelebilir,
ne sana bir kasa kursun,
bir sandık taze yumurta,
bir çift yun çorap gönderebilirim.
Halbuki biliyorum,
bu soğuk karlı havalarda
iki çıplak çocuk gibi üşümektedir
Madrid kapısını bekleyen ıslak ayakların.
Biliyorum,
ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa,
insanoğulları daha ne kadar büyük
ne kadar güzel şey yaratacaklarsa,
yani o korkunç hasreti, daüssılası içimin
güzel gözlerindedir
Madrid kapısındaki nöbetçimin.
Ve ben ne yarin, ne dun, ne bu aksam
onu sevmekten başka bir şey yapamam.
NAZIM HİKMET
NAZİMOLMAK

2 Şubat 2016 Salı

Elbet bitecek güneşe hasret günler Nazım Hikmet Ran

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.

İki ucu keskin bıçaktır bu işin…
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman…
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu yapmadın” diye cevap verecektir ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. “Peki o ne yaptı” deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?

Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zaman ki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak” yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…. Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana…
Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası…
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. “Yürek sesi ne?” bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu…
Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…
Nazım Hikmet Ran

1 Şubat 2016 Pazartesi

Piraye, Nazım ve Münevver Üçlüsü



Piraye, Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır. Kocasından ayrılmış, bir erkek bir de kız çocuğu vardır. Nazım ve Piraye kimsenin haberi olmadan evlenip İstanbul'a yerleşirler. Ama rahat olamazlar. Çünkü Nazım cezaevine girer. Orada kaldığı süre boyunca Piraye'sine bir sürü şiir, mektup yazar. Nazım'ın en çok şiir yazdığı kadındır Piraye. Nazım durmadan, sürekli yazar Piraye'ye. Hatta bir şiirinde “Adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım.” der Nazım. Nazım Bursa Cezaevi'nde yatarken dayısının kızı Münevver onu sık sık ziyaret etmeye başlar. Böylece Münevver ve Nazım aşkı başlamış olur. Nazım bunu Piraye'ye bir mektupla anlatır. Münevver evli ve bir çocuk sahibi bir kadındır. Kocası ayrılmak istemez. Bunun üzerine Nazım ve Münevver aşkı iyice çıkmaza girer. Nazım Piraye'ye bir mektup yazar; “Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana gel diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!” der mektubunda. Gelmezse intihar edeceğini söyleyen mektuplar yollar Piraye'ye. Haberler gönderir. Piraye kıyamaz Nazım'a. Nasıl kıysın delice aşık olduğu adama? Dayanamayıp gider Piraye. Affeder Nazım'ı. Bu olaydan sonra Nazım Piraye'ye yazılar yazmaya devam eder. Nazım cezaevinde açlık grevi yapar ve rahatsızlanıp hastaneye yatırılır. Serbest bırakılacağını düşünür Nazım. Münevver'le tekrar görüşmeye başlar. Piraye bilir bunu. Ama yine de hastaneye, Nazım'ın yanına gider ve çıktığında evine gelebileceğini söyler. Yine kıyamaz Nazım'a. Tam bu konuşma sırasında içeriye Nazım'ın kız kardeşi ve Münevver girer. Piraye çıkar odadan. O günden sonra da bir daha görüşmez Nazım'la. 20 yıl sürer Piraye ve Nazım'ın aşkı. Bu süre boyunca Nazım hep cezaevindeydi. Piraye Nazım'ı hiç yalnız bırakmadı ve hep sabırla bekledi onu. Nazım'la boşandıktan sonra da kimseyle evlenmedi. Keşke Nazım şair olmayı becerebildiği kadar sevmeyi de becerebilseymiş. 
nazimolmak

Korkuyorlar - Nazım Hikmet Ran

Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
İnci dişli, zenci kardeşim,
Kartal kanatlı kanaryam.
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize,
Korkuyorlar Robson
Şafaktan korkuyorlar,
Görmekten,
Duymaktan,
Dokunmaktan korkuyorlar
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten
Sizin de bir Ferhatınız vardır elbet
Robson, adı ne
Tohumdan ve topraktan korkuyorlar
Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
Ne iskonto, ne komisyon, ne veda isteyen bir dost eli
Sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine
Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar ümitten
Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizden korkuyorlar.
-Nazım Hikmet RAN nazimolmak