9 Şubat 2016 Salı

gel hadi sarılalım gel hadi yağmur yağacak.

sen hemen üşürsün çünkü. sen hemen sarılsınlar istersin. ne bileyim, biz biraz ayaz görsek, sabaha buz olur kayarız diye gecesinden mahalleyi ıslatan çocuklardık. yağmur falan hiç yağmazdı.
yokuşun sonuna kadar düşe düşe, kıra kıra bacağı,
bacak kırmak o zaman çok güzeldi,
kalp kırmak öyle mi şimdi?
o yokuş düzelmiş geldim baktım
büyümüşüz, eldivenlerimiz uzakta kalmış, üç arkadaşımın annesi falan ölmüş
biz mehmet'i annesi çağıracak diye bekliyorduk, ezan okundu sandık, selaymış...
orada izler bırakmışız, güzelken acı
bunları bildiğimizden,
bildiğim izden gitmek derdinde puştun tekiyim hala,
yol göstermesen..
beni anlasan..
burada kendimi sorgulasam, desem,
"neyi nasıl anlayacaksın ya.
bende bıraktığın küçücük bir izin büyüklüğünü
hangi birimle ifade edeceksin. sevmiştik bir birim izi işte."
şimdi herkes gitmiş ve yalnız kalmışım,
sevebilecek birilerini aramışım, mezarlıkta aramışım,
bu arada;
annenin mezarına senden daha çok gitmişimdir mehmet,
seni arayamadım, kızma
seni çağırsın diye gittim gittimse.
şimdi
ne bekliyorum ben de bilmiyorum abi. mesela yağmur yağınca bir yere kaçmasın, ıslanalım,
makyajı akacaksa da aksın ben onu öyle seveyim.
üşürse, sabahı bekleyelim
öp me ye yim.
sigara içelim;
bunu yüzüne söylesem şu an
ya çocukken
10 arkadaş sokakta bira şişesi toplayıp
sonra onları satıp sigara almışız.
adam başı iki dal.
iyi çocuklarmışız.
hani çok güzel bir gömleğin vardır,
işçisindir de,
yalnızca pazar günleri giyebilirsin onu.
sen böyle bir şeysin
ve bu hayatlar beni çok acıtıyor nedense.
"bana bu gömleği mehmet verdiyse,
çizgilerini babam aldı..."
gel hadi sarılalım
gel hadi yağmur yağacak.
gökhan inesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder